Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Engellenme ve çatışma gibi durumlardan kurtulmak için bireylerin, benliklerini korumak adına bilinçsiz olarak geliştirdikleri savunma araçları olan savunma mekanizmaları, eğer sürekli kullanılmaya başlanırsa hastalık halini almaya ve kişinin gerçeklerden kopup sahte bir dünyada yaşamasına neden olabilmektedirler. İşte yukarıdaki paragrafta atıfta bulunduğumuz durumda bu anormalliğin artık kanıksandığı toplumlarda, savunma mekanizmalarının işlevi, bireylerin kendi yanlışlarını örtbas etmek adına yanlışın kaynağını görmemeye çalışmalarıdır ki böyle bir toplumun gerçekle olan bağı kopmaya yüz tutmuş demektir. Biz de bu yazımızda ve bundan sonraki yazılarımızda bu sahte dünyaların yıkılmasına katkıda bulunmak amacıyla savunma mekanizmalarından 14 tanesini incelemeye ve toplumumuzda nasıl kullanıldıklarına dair örnekler vermeye çalışacağız.
İlk olarak “bastırma” terimi ile ifade edilen savunma mekanizmasına değinmek istiyoruz. Bu mekanizma bilinçaltına itme, unutma olarak ortaya çıkmakta ve birey kendisi için kaygı verici her tür olay veya durumdan bu sayede kurtulmaya çalışmaktadır. Örneğin ölümlü olduğu halde ve eninde sonunda imtihan dünyasından hesap dünyasına geçeceğini bildiği halde ölümü unutup, hiç gündeme getirmeyen ve bir yakını öldüğünde dahi bir iki gün içerisinde hiçbir şey olmamış gibi davranan bireylerin bu tutumu “bastırmaya” örnek olarak verilebilir.
Bu bireyler hesap gününe iman ettikleri halde dünyevi yaşamlarında türlü günahlara battıklarından dolayı ve günahların kaynağı olanlarla bu tür bir “kader” birliği oluşturduklarından dolayı ölümü de hesabı da unutmaya çalışmakta ve dünya yaşamında günlerini zevk-u sefa içinde geçirmek için uğraşmaktadırlar. Bu savunma mekanizması, süfyaniler tarafından işlenen bir çok zulmün de unutulmasına ve sağlanmış olan görece iç huzurun devamına da neden olmaktadır. Böylece süfyanilerin zulümlerini unutan ve onları “ak”layanlar, o süfyanilerin oluşturduğu sahte dünyalarında, var olan bütün zulümlerine göz yumarak yaşamaya devam etmektedirler. Daha birkaç gün öncesinde olanları hatırlamayan ve inkar eden bu tiplerin kendilerine sunulan delillere “montajdır” demeleri de bu mekanizmanın tezahürlerindendir.
İnceleyeceğimiz ikinci savunma mekanizması “bahane bulma veya mantığa bürüme”dir. Bu mekanizmanın özelliği bireyin karşılaştığı durumlarla ilgili asıl nedenleri söyleyemeyip bahaneler üretmesidir. İşin aslı ya yalan üretmek ya da uydurulan yalana inanmak olarak da açıklanabilir bu mekanizma. Mesela süfyanilerin büyük şeytanla ve siyonistlerle kurdukları ilişkileri ve başkanı oldukları “BOP” projesini ülke için zaruretmiş gibi lanse etmeleri ve kendilerini destekleyen bireylerin birçoğunun konunun aslını bildikleri halde buna inanmaları ve “bu devirde bu devletlerle ilişkiler mecburidir” teranesiyle kendilerini zalimlerle ortaklığın gereğine inandırmaları gibi. Gerçi bu konuda o kadar çok örnek var ki hangi birine değineceğimizi şaşırmış bulunmaktayız. Onlarca zulmün türlü bahanelerle nasıl görünmez hale getirildiği ve hele hele “ehveni şer” bahanesinin nelere neden olduğunu düşündüğümüzde bu mevzu da açıklığa kavuşacaktır.
Üçüncü mekanizma “yansıtmadır”. Kendi suçunu başkalarına atma ve başkalarını suçlama olarak ortaya çıkmaktadır bu mekanizma. Süfyanilerin ağına düşmüş bireyler, süfyanilere yönelttiğimiz eleştirilere karşılık, başkalarının da aynı günahları işlediğini ve aynı zulmü yaptıklarını ifade etmektedirler. Örneğin beytül malın süfyanilerce har vurup harman savrulduğunu söylediğimizde, “diğerleri de çalıyordu” sözünün söylenmesi gibi. Veya siyonistlerle kurulan ilişkilerin ve ya büyük şeytana biatin vahametini anlattığımızda, diğer süfyanilerinde bu tür bir bataklığa saplanmış olduklarını bizlere ifade etmeleri gibi. Oysa bu kardeşlerimiz hırsızların bütününe, zalimlerin tümüne karşı çıkmanın imani bir gereklilik olduğunu bizim kadar iyi bildikleri halde, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi kurdukları ilişkiden dolayı düştükleri günah çukurunu, kendi iç huzurlarını sağlamak adına savunmaktadırlar. “Bu hırsızsa o da hırsız” demenin, hırsızlığı mazur gösteremeyeceğini dahi fark edememiş bir zihne ulaşmak, bir de bu tür savunma mekanizmaları devrede ise gerçekten de zordur.
Bir alandaki başarısızlığın doğurduğu eksiklik, yetersizlik ve aşağılık duygularını başka bir alanda başarı sağlayarak ortadan kaldırmak olarak tarif edilebilecek olan “ödünleme (telafi etme)” mekanizması, süfyanilerin bir çok hareketlerinde kendini belli etmekte ve onlara kananların, süfyanileri temize çıkarma çabalarında da sık sık gündeme gelmektedir. Türlü nifaklarını sergilerken yağmaladıkları vatan topraklarında halktan biri gibi görünmeyi beceremeyen ve her fırsatta halka karşı biriktirdikleri kini ortaya koyan, “ananı da al git” sözünün mucitleri, alakasız yerlerde ve açılışlarda “ya Allah bismillah” diyerek din iman işlerindeki maharetlerini göstermeye çalışmakta, halktan biri gibi olamama durumunu bu tür davranışlarla gidermeye uğraşmaktadırlar. Soma’da ölen binlerce mazluma gözyaşı dökmeyi dahi kabullenmeyen ve mayalarını ortaya koyan süfyaniler, “kader” gibi bir İslami terimi ön plana çıkararak vahşiliklerini telafi etme girişimlerinde bulunmuşlar ve böylece “şefkat” eksikliğini, “İslam” maskesiyle gizlemişlerdir. Bu süfyanilerin kendilerine “bakan”ları da her cuma bir ayet sallayarak, “insanlık” yönünde bulunan eksikliklerini telafi etmenin rahatlığıyla, Müslüman halkın karşısında arz-ı endam etmişlerdir.
Beşinci mekanizma “yüceltme” olarak isimlendirilmektedir. Bu mekanizmanın genel özelliği toplum tarafından kabul görmeyen davranışların başka bir şekilde kabul görecek hale getirilmesi ve doyurulmasıdır. Örneğin çok kavgacı birinin boksör olup ha bire başkaları ile kavga etmesi gibi. Böylece toplum tarafından dışlanmayacak ve hatta taltif bile edilecektir. Süfyanilerin ağzı bozuk önderlerinin, bütün hakaretlerini “Kasımpaşalığa” atfetmeleri gibi, bu mekanizmayı kullananlar yanlışlarını yüceltmeye ve onaylanacak hale getirmeye çalışmaktadırlar. Bu sayede yaptıkları her türlü yanlış toplum tarafından daha rahat kabul görmekte ve hatta “delikanlı adammış” gibi tuhaf sözlerle desteklenmektedir. Delikanlılığı hakarete orantılı olarak algılayan halk, en çok hakaret edeni en iyi, en dobra lider olarak görme hastalığına yakalanmış ve adeta aşağılanmaktan hoşlanan bir karaktere bürünmüştür. Bu mekanizmaya bir diğer örnek olarak da 17 Aralık sürecinde evlerinde bulunan bulunan paraları dağıtmaya uğraşan süfyanilerin, o paraları milletin malından çaldıklarını gizlemeye çalışan dişi bel’amlarının, bu paraların ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere zenginler tarafından verilen zekat paraları olduğunu söylemeleri gösterilebilir. Bu mantığı kabullenen bireyler hırsızlığın da başka adlarla yüceltilmesini de kanıksamış olmaktadırlar. Hal böyle olunca artık her hırsız hayali kahraman Robin Hood gibi kendini tanıtabilecek ve hırsızlığını “yardımseverlik” maskesiyle gizleyebilecektir.
Bu yazımızda bir kısmına değindiğimiz savunma mekanizmalarının geri kalan kısmını bir sonraki yazımızda ele almaya ve toplumun yakalandığı türlü psikolojik hastalıklara değinmeye devam edeceğiz. Savunma mekanizmaları konusu aslında her biri bir yazı konusu olan 14 maddeden oluşmaktadır. Biz bu yazılarımızla konuya sadece değinmeye ve yazılarımızı okuyan kardeşlerimizin karşılaştıkları sorunlara ve halkla olan irtibatlarında karşı karşıya kalacakları itirazlara hazırlıklı olmalarını sağlamaya ve zihinlerin düşünmeleri için bir kapı aralamaya çalıştık. Verdiğimiz örnekler yazımızın muhteviyatı gereği kısıtlı olduğu halde kardeşlerimizin bu örnekleri çoğaltacağından eminiz. Düşmanın elindeki silahları tanımak düşmana karşı oluşturulacak mücadelede elimizi güçlendirecek ve teşhis edilen hastalıklara karşı tedavi yöntemini geliştirmemize yardımcı olacaktır. Bu meyanda yazmaya çalıştığımız yazılarımızı Allah nasip ederse bundan sonra da belli bir düzen çerçevesinde yazmaya devam edeceğimizi belirtmek isteriz.